I am not Alone

28 Mayıs 2010 Cuma

How i met the prettiest guy in the world~!

Bugün hayatımda gördüğüm en "güzel" erkekle tanıştım. Kendisi şu an bu yazıyı okumasa bile eminim okumasını sağlayacağım bir şekilde. Şimdi olayı anlatmaya geldi sıra.

Yeni hevesim, fotoğrafçılık ya, öyle bugün de aldım elime kamerayı aşkımın resimlerini çekmeye gittim. Ama İstiklal işte, aşkım diyorum kendisine, buna rağmen acımıyor halime. Nerde bulduysa yolladı 5 tane apaçiyi yanıma. Onların fotoğrafını çekicekmişim. Neyime güvendim bilemedim ama diklendim çocuklara. Tam olaylar kötüye gidiyordu ki, yani içlerinden biri bileğimi morartmak ile meşgulken, omzumda bir el hissettim.

"-Çok bekledin mi?"

Daha sonra beni yanlarına alarak götürüvediler oradan. Kim mi? Ben de bilmiyorum. Öyle karışık bir arkadaş grubu halime acımışlar, yardım etmeye karar vermişler. Tam ben kedi gibi sıranaşıp en masum ve cici halimle teşekkürlerimi sunuyordum ki, çocuklardan birine gözüm takıldı. Resmen erkek kılığına girmiş bir tanrıça. Çocuk zaten benden güzel orası kesin de, tanıdığım bir çok kızdan da daha güzel. Bir de sarışın, bir de uzun saçlı. Hande'de akıl kalır mı? Koro halinde cevabı duyalım: Tabiki hayır~!

Sen git çocuğa elbise giyse ne kadar güzel olacağını söyle. Bir an bir sessizlik ve ardından gelen bir kahkaha seli. Sevgili Ümit, en azından şakadan anlıyormuş da kızmadı. Peki sonra ne yaptım, gittim telefonunu istedim çocuğun. Önce facebook'tan eklemek istedim ama facebook ile arası iyi değilmiş pek. Ehh telefon da yeterli olur diyerek numara değiş tokuşu yaptık.

Bana numarasını almış olmak yetecekti. Beklentim falan yoktu. Ama sonra bir mesaj geldi. "Nasıl eve sağ salim varabildin mi?" Ayağıma gelen fırsatı reddetmek doğamda yok. Başladık mesajlaşmaya. Sonu hayırlı olsun.

PS: Çocuk güzeldi ama şimdi..
PS2: Şimdi buraya bir iki fotoğraf eklemek vardı ama çok tembelim.

18 Mayıs 2010 Salı

Ayna Karşısında Bir Kedi~!

Çok soruldu bana: Nasıl siliyorsun insanları hayatından bu kadar kolay?

Verebileceğim düzgün bir cevabım olmadı hiç. Öncelikle o kadar kolay olmuyordu, her seferinde geride bir parçamı bıraktım büyük ya da küçük. Sonra devam ettim yoluma. Eksik bir parçanın acısıyla devam edebilmek, peki nasıl devam edebilmişim?

Cevabı sanırım bencilliğimde yatıyor bir de aslında korkaklığımda. Aslında insanlardan kaçmıyorum ben, insanları terketmiyorum. En azından amacım onları terketmek değil. Bıraktığım her bir insan, bana bir şekilde bilerek/bilmeyerek bir acı vermiş. Ben o acının tekrarlanma ihtimalinden kaçıyorum. O kadar korkağım ki aslında sadece bir ihtimal yüzünden insanları arkamda bırakıyorum. Çünkü kendimi daha çok seviyorum başkalarından.

Rasyonel bir karar değil aslında, tamamen duygusal bir seçim. Sadece "normal" değil ki, zaten en son ne zaman "normal" sınırları içerisinde yer alabildiğimi ancak bir yerlerde hayatımı uzaktan izleyen cüceler bilebilir.

Peki bu yazının amacı neydi? Hep başkalarınını yazdım buralarda, birazda kendi çarpıklığımı garipliğimi yansıtmak istedim. Biliyorum ki, yanlız değilim insanları arkada bırakma konusunda. Ben yarı bilinçli bir şekilde devam ediyordum bu davranışıma belki bir çok kişi ise tamamen bilinçsiz bir şekilde aynısını yapıyorlar. Artık adını, sebebini koyup bilinçlendiğime göre sorumluluğunu alma zamanı. Boş boş üzülmemeliyim kısmet diyip olayların arkasından.

Cücelerden bahsetmişken sevgili romanımı yazmaya başladım en sonunda. Bakalım sonu gelebilecek mi bir gün? Sorun kafamda birmiş olması romanın ama yazıya dökerken, yeterince kelime yok, çizerken yeterince çizgi/renk yok. Ama müzikler var en azından.

7 Mayıs 2010 Cuma

Peter Pan~!


Pictures framing up the past
Your taunting smirk behind the glass
This museum full of ash
Once a tickle, now a rash

This used to be a Funhouse
But now it's full of evil clowns
It's time to start the countdown
I'm gonna burn it down

9, 8, 7, 6, 5, 4, 3, 2, 1, fun
...
Çok sinir bozucu bir durum. Sinirli olsam şu an, sayfalarca yazı yazabilmiştim bir seferde. Ama yok şu an yazmak istememe, yazacak bir şeylerim olmasına rağmen doğru kelimeleri doğru sırada bir araya getiremiyorum.

Econ çalışmam lazım, CS çalışmam lazım. Ama hepsi o kadar uzak geliyorlar ki artık. Sanki hiç bir alakam yokmuş gibi. Çalışmamazlık yapmak istemiyorum, sonradan o iğrenç vicdan azabını çekmek istemediğim için ama kendimi çalışmaya da zorlayamıyorum bir türlü. Aslında bilgisayarın başından bir kalkabilsem diye başlayan cümleler kuruyorum boşa. Olmadı uykum geliyor, olmadı karnım acıkıyor. Maksat ders çalışmayı ertelemek.

Zaten odada bir ölüm havası var. İyice insanın içini boğuyor. Dışarı çıkasım geliyor iyice, Taksim'e doğru mesela. Şimdi her yer cıvıl cıvıl insan doludur mesela. Kaybolmak istiyorum o insan kalabalığında, sadece bir diğer kafa olmak kuş bakışı fotoğraflarda. Ama onun yerine, ıssız ve kötü kokulu okulumdayım.

Yanlış anlaşılmasın, aslında pek severim kendilerini. Sadece şu zamanlar pek hoşlaşmıyoruz kendisiyle. Biraz fazla soğuk geliyor, fazla kibirli, burnu büyük. Üstüne üstlük bir de çirkin. O da dokunuyor aslında sinirime çevremdeki birçok insanın dokunduğu gibi şu sıralar. Herkes bir öğüt verme savaşı içinde birbirine. Sordunuz, söyledim sorunun ne olduğunu sırf gerçekten ilgilendiğinizi bildiğim için, yoksa sallamadım bile ama demek değil ki, sizden öğüdünüzü istedim.

Bak yine milleti eleştirmeye başladım. O da benim kendi ukalalığım, burnu büyüklüğüm.

Peter Pan ile kimliklerimizi değiştirim Alice'in maceralarını Orta Dünya'ya taşıyarak yaşamam mümkün mü acaba? Japon amcalara güvensem yaparlar mı dersiniz? Peki dünya Red Queen tarafından yönetilse nasıl olurdu? Uzun zamandır hissetmediğim bir duyguyu hissediyorum şu an... Sınırsız hayal gücümün sonsuz hazzı...

"...Imagination goes wild~!.."

Büyümedim hala, yetişkin bedeninde, yetişkin kişiliği tarafından köseye sıkıştırılmış bir çocuk ruhuyum. Dünya'dan korkuyorum ama Dünya'da benden korksun, hala o çocuksu öz güvene sahibim. Olmadı Elflerime söylerim onlar döver sizi.

Sonuç olarak, yazının ana fikri? Oda neymiş diye sorarım. Saçmaladım işte onlarca, bence içimi döktüm. Sizce?

Gitmeden bunlara da bir bak