I am not Alone

9 Nisan 2012 Pazartesi

2 Kişilik Monologlar

: Abi sorun ne amk, biz neden sevemiyoruz birini?
: Kendimizi fazla seviyoruz. Kendimizden fazla sevebileceğimiz birini bulalım.
: Sen de egoistsin ben de, nasıl becereceğiz onu?
: Yanlış oldu, bizi bizden daha çok sevecek birini bulalım.
: O da yalan olur, narsistiz.
:
: Seni seviyorum.
: Ben de seni.
: Beraber yalnız olabiliriz.

22 Şubat 2012 Çarşamba

Buralarda kimsecikler kalmadığına göre rahat rahat yazabilirim sanırım.

Hayatımda hiç olmadığım kadar yalnız hissediyorum. Tamam başka bir ülkede olabilirim. Ama burada da eğleniyorum. Arkadaşlarımla zaten çok sık görüşemiyorduk, sorun o da değil yani.

Ama yalnızım işte. Yalnızlığımın tek sebebi, yanımda olmasını gerçekten istediğim tek insanın belki de asla dokunamayacağım bir insan olması.

O nedenle kendi kendime tekrarlıyorum. Sorun yok. Sakinleş.

Ve her zamanki gibi eski yöntemlerime bırakıyorum kendimi. Tedavi olduğuma inanıyorum. En azından vücudum unutsun her şeyi diye. Şu ana kadar seviştiğim insanların sayısını hatırlayamamak kötü bir şey mi?

Bu sefer taktik mi değiştirsem acaba? Tek gecelik vücutlar yerine, harem mi kursam kendime? Sıkıntı şu ki, ben kendimden bu kadar nefret ederken şu an, kim beni sevmeye cesaret edebilir ki?

12 Ocak 2012 Perşembe

Ready for the Exchange?

Nerede kalmıştık? Evet, ben Hollanda'dayım. Amsterdam istemedim, küçük kardeşi Rotterdam'a geldim. Erasmus ile ilgili duyduğum bütün mitler de gelir gelmez yıkıldı zaten.

Çok güzel hayellerim vardı. Eğlen, gez, yat, kalk. Planımı bozan ilk şey gittiğim okul oldu. Sevgili okulumun zoruyla dünyanın en zor ekonomi bölümlerinden birine sahip bir okula gitmek zorunda kalınca insanın azıcık siniri bozuluyor doğal olarak.

Daha gelmeden yaşadığım tek sıkıntı bu olsa o da iyi. Bir de bu adamların dönemleri 3 Ocak'ta başlıyordu. Benim daha finallerim başlamamış oluyordu o dönemde. Saçma sapan bir şekilde yoğun hazırlanma döneminden sonra kendimi Hollanda'da buldum.

Birbirinden garip ev sahipleri arasından eleme yaparak bir eve yerleştim. Yakında ev arkadaşlarımdan birine tecavüz edebilirim. Kendisi biraz fazla yakışıklı.

Yıkılan Erasmus hayallerime gelirsek.

- How do you guys return home after metro/tram/bus is closed?
- Walking?
- Walking? At night? For god-know-how-many-kilometers?
- Yes.
- ...

Gündüz yürürüm, yürüyorum. Ama gece içkiliyken, şehri baştan başa yürümek nedir ya?!

Şimdilik bu kadar. Anlatacak o kadar çok şey var ki, hangi birini anlatsam diye karar veremediğim için anlatamıyorum.

7 Ocak 2012 Cumartesi

Erasmus Günlükleri - 1

Şu anda Hollanda sınırları içerisinde bulunmaktayım. Aslında günü gününe anlatsam her şey daha komik ve kolay olurdu ama makyaj yapacak vakti bile zor bulduğum şu bir kaç günde yazı yazmaya vakit ayırmam mucize olurdu.

Noırmalde her şeyin daha smooth işlemesi gerekirdi. Ancak illa kendi işimi zorlaştıracağım ya, tutturdum ben yurtta kalmam diye. Amacım ne? Maksat eğlence olsun. Tabii beynimin bir köşesinde de, ev arkadaşımın müthiş sarışın bir avrupalı olma ihtimali var.

Böyle düşüncelerle yola çıkınca, ev bulmak da hayli zor oldu tabii.

Anlatacağım şey bunlar değil tabii ki, ilk izlenimlerim. Öncelikle Hollanda'da bu kadar fazla Türk olduğunu bilseydim, gelmeden önce bir kez daha düşünürdüm. En azından almanya kadar kötü değil durum. Ama nereden olduğumu sorduklarında, cevaptan sonra yüzlerini buruşturan insanlar olmazsa daha mutlu olurdum.

Anlatmak istediğim aslında bu da değil. Dün bir eve bakmaya gittik. Merdiven niyetine daracık ve hayli dik bir kaç basamağı çıktıktan sonra, eve vardık. Emlakçı kapıyı çaldı. Açan kişiyi görünce benim bütün IQ merdivenlerden aşağı yuvarlandı. Yaklaşık 1.90 boylarında sarışın bir tanrı. Duştan yeni çıkmış, belinde havlu ve üstsüz. Muhteşem kaslar. Arkamdan gelen bir öksürük sesiyle kendime geldim. Sevgili babacığım da benimleydi. Tabii beynim hala çalışmıyor durumda.

Hazır boş yatak da varken evde öhöö öhöö...

Emlakçı soruyor ne düşünüyorsun, beğendi mi vs. Benim suratımdaysa hala hülyalı bir ifade. Kadın bık bık konuşuyor.

O sırada üstüne bir kaç kıyafet geçirmiş, bu çocuk geldi. Göz kırparak, ev  arkadaşım mı olacaksın dedi. Gözlerimde kalp çıkmadıysa, kafama saksı düşsün.



22 Aralık 2011 Perşembe

Veda Partisi Sorunsalı

Erasmus maceraları demiştim.

Maceralar daha gitmeden başladı orası ayrı konu ama anlatırım daha sonra ama, şu an beni rahatsız eden başka bir şey var.

Söz vermiştim buraya yazmayacaktım bir daha sinirlendiğimde. Sözümden dönüyorum. Sinirliyim ulan!

Erasmus'a gidiyorum. Gidecek olan benim. Orada yalnız kalacak olan benim. Tek başıma olacak olan benim.

Sizin benim için götünüzü yırtmanız lazımken, ne hakla veda partisi düzenlemediğim için trip atabiliyorsunuz? Umursayan insanlar bir taraflarını parçaladılar buluşmak için, ne yazık ki onlara bile vakit ayıramadım. Gel gör ki, son anda gideceğim aklına gelmiş olan insana vakit ayırayım.

Herkesin kendi hayatı var. Bu dönem üniversitede hiç olmadığım kadar yoğundum. Yapacak işim olmadığında bile beynimde sürekli iş halletmeye çalıştım. Odamdaki kolonlardan bir tanesi post-it'lerle dolu. Kendisi to-do-list'im olmakta.

2 Ocak'ta gidiyorum. Hiç bir hazırlık yapmadım. Ve paşalar gibi bana emredebiliyorsunuz kalk gel diye. Emrinize amadeyim sultanım. Zaten aslında tek yaptığım iş ne kadar meşgul olduğuma milleti inandırmak.

Gideceğime üzülüyordum açıkcası, her geçen gün daha çok seviniyorum. Özleyeceğim şey sayısı azalıyor.

Zaten yılbaşı zamanlarından nefret ediyorum. Grinch'in 4. kuşaktan akrabasıyım aslında.

Burası da böyle.

Sakinleşiyim diye derin nefes alıp vermeye çalışmaktan diyaframım yoruldu. Sinirimde gıdım azalma yok.

Ciddileşirsem iki saniyeliğine, arkadaşlıklar bu kadar zor olmamalı. Bu kadar yormamalı insanları. En son böyle bir arkadaş draması yaşadığımda hiç bir şeyi açık açık söylememiştim ilgili şahsın suratına. Artık birazcık daha büyüdüm. Arkasından konuşacağıma önce, direkt kendisine anlatıyorum. Ama zeytinyağı her zaman zeytinyağı.



13 Aralık 2011 Salı

Yeni Bir Başlangıç

Merhaba,

Ben Kırmızışın. Sarışın gibi hani.

Hala orada mısınız? Eğer buralardaysınız, benim size yine anlatacaklarım var.

Bu blog'un hiç bir zaman, dert bunalım blog'u olmasını istememiştim. Burası benim eğlence yerimdi. Kırmızışının Maceraları işte. Saçmalıklarımı anlatacaktım burada. Gezdiğim, gördüğüm yerleri. Yaptıklarımı. Bazen becerebildim bazen beceremedim.

2 Ocak'ta Erasmus'a gidiyorum. Biliyorum ki, orada başıma bir sürü iş açacağım. Ve biliyorum ki, sadece arkadaşlarıma anlatmam yetmeyecek.

Gideceğim yer Hollanda sonuçta. Kendimi şimdiden babasının kredi kartıyla şekerci dükkanına giren çocuk gibi hissediyorum.

O nedenle ben geri geliyorum. Buralardaysınız hala, bir ses verseniz ya. Ben de ufaktan mutlu olsam biraz.

Love,
Kırmızışın

27 Ağustos 2011 Cumartesi

...

Sanırım bu sefer gerçekten son post bu. Bir kaç zamandır kafamda olan yeni blog'uma kavuştum. En azından ilk adımı attım. İşte bu da yeni blog'un ilk yazısı:
Kırmızışın'ın Maceraları diye bir bloğum vardı bir zamanlar. Hala var da, nasıl desem soğudum kendisinden. İşlevini yitirdi diye belki de. Ama benim için çok önemli olduğu için değiştirmek istemedim. Şimdi yeni bir blog'a başlıyorum. 
Peki bu nasıl bir blog olacak? Umuyorum ki, sadece hayalgücüme ayrılmış bir blog olacak bu. Yani, istediğim kadar çizgi roman, oyun, manga, anime vs. konuşup fangirl'lük yapabileceğim. Yaşasın içimdeki minimini nerd. 
Sıkıcı mı olacak? Bilmem. Hayalgücüm geniştir ama okuması size kalmış. Açıkçası sizleri eğlendirmekten çok beynimdeki gereksiz bilgileri dökme uğraşındayım. Arkadaşlarıma yazık. Dakika bir, gol bir. 
Basit tasarım bu olacak gibi, zamanla değişiklikler gelecektir elbet. Bilirsiniz duramam pek öyle yerimde. 
Böyle işte, 
^_^
Sevgilerle
Madame Red AKA Kırmızışın
PS: Bu emoticonu kullanmayalı yıllar olmuştu, rahatsız olan arkadaşlarımdan dolayı. Özlemişim.
İsteyenler için yeni blog'umun adresi: http://theimaginariumofmadamered.blogspot.com/
Tasarımı daha şimdiden gözümü rahatsız ediyor ancak bu gecelik bu kadar.

Gitmeden bunlara da bir bak